İstatistik ve Biyoistatistik Arasında Fark Var mı?

istatistik ve biyoistatistik

İstatistik ve Biyoistatistik Nedir?

İstatistik ve biyoistatistik, verinin böylesine önemli hale geldiği günümüzde, bilimsel araştırmacıların göz bebeği olan disiplinler olarak karşımızda duruyor.

Şimdi kısaca istatistik ve biyoistatistik kavramını tanımlamakla başlayalım.

İstatistik; veri toplama, analiz etme, yorumlama ve raporlama süreçleri ile bütünsel olarak ilgilenen bir bilim dalıdır. Araştırmacıların en çok ilgilendikleri konu; verilerinin en uygun analiz teknikleri ile nasıl edileceği ve yorumlanacağıdır.

Kuşkusuz istatistik terimi için farklı tanımlamalar da önerilmiştir ve bunlar doğru tanımlamalardır. İstatistiği veri ya da anakütle parametresini tahmin etmek için kullandığımız karakteristik ölçüler bağlamında da tanımlayabiliriz. Ancak sunduğumuz tanım en açık ve yalın genellemeyi oluşturuyor.

Peki biyoistatistik nedir? Biyoistatistik, istatistik süreçlerine dair uygulamaların biyoloji veya tıp alanında kullanıldığı bir disiplindir. Ülkemizde özellikle biyoistatistik alanında tıp bilimlerinin baskın rol oynadığını görüyoruz. Bunun en temel sebeplerinden birisi de, biyoistatistik anabilim dallarının tıp fakülteleri bünyesinde faaliyet göstermesidir.

Biyoistatistiğin tıp alanı ile böylesine iç içe girmesi, araştırmacıların zihinlerinde de kafa karışıklığına yol açıyor. Bu noktada istatistik ve biyoistatistik birbirinden bambaşka alanlarmış gibi algılanabiliyor.

Çoğu zaman tıp araştırmalarında çalışan akademisyenlerimizin, istatistik mezunu araştırmacılarına “Biyoistatistik analizi yapabiliyor musunuz?” gibi tuhaf sorular sormasına yol açacak kadar kaotik bir durum var!

İstatistik ve biyoistatistik birbirinden farklı mıdır? Hem evet, hem hayır. Bu sorunun yanıtı hangi analiz türü açısından baktığınıza göre değişiyor.

Türkiye’deki araştırmacıların talep ettiği gibi tıp verileri üzerinde t-testi, ANOVA, korelasyon analizi gibi istatistiksel analiz tekniklerinin uygulanma süreci de biyoistatistik kapsamında değerlendiriliyor.

Elbette bu teknikler göreli olarak temel düzey yöntemleri oluşturuyor. Bu tür veri analizlerinin biyoistatistikçi ya da istatistikçi tarafından yapılması arasında bir fark bulunmuyor.

Genellikle Türkiye’deki tıp çalışmalarında araştırmacılarımızın amaçları gereği istatistiksel hipotez testlerini yoğun olarak kullanıyoruz. Kendi araştırmasında klasik istatistik testlerini kullanacak olan bir tıp araştırmacısı için istatistikçi ile çalışması oldukça isabetli olur.

Burada asıl problem verilerin tıp alanında olup olmamasından çok, analizi yapacak kişinin araştırmayı kavrama yeteneğinin olup olmadığıdır. Yani bir istatistikçi tıp araştırmasının amacını anlayabiliyor ve doğru teknikleri uygulayabiliyorsa tıpkı bir biyoistatistikçi gibi istatistiksel analizleri tamamlar.

Zaten istatistiksel analizler yalnızca tıp bilimlerinde değil; psikolojiden işletmeye, insan kaynaklarından turizme her alanda kullanılıyor. Her alanda ayrı bir istatistikçi bulma zorunluluğu olmadığı gibi, biyoistatistik araştırmalarının da istatistik testleri ve temel modelleme aşamalarında bir biyoistatistikçi bulundurma zorunluluğu yok.

Dolayısı ile biyoistatistik analiz yapabiliyor musunuz sorusunu soran araştırmacılarımızın bu konuda zihinlerinin net olmasında yarar var: Araştırma konusunu algılayabilen her istatistikçi, tıp verilerini analiz edebilir.

İstatistik dilinde söylersek; temel hipotez testlerini ve modellemeleri bir istatistikçinin ya da biyoistatistikçinin uygulaması arasında anlamlı ve mantıklı bir farklılık yoktur.

Kimi araştırmacıları kızdırmak pahasına şunu da belirtelim. Çoğunlukla teorik perspektiften bakabildiği için, akademik istatistikçiler istatistiksel analiz sürecini daha doğru gerçekleştirebiliyor. Çünkü varsayımlar noktasında çok hassaslar ve teknik seçiminde de son derece titizler.

Buradaki “biyoistatistik” uzmanından kastettiğimiz de tıp fakültesinde görevli biyoistatistikçiler değildir. Biyofizik, halk sağlığı gibi alanlarda çalışan ve birkaç dönem istatistik dersi alarak, SPSS menülerini ustalıkla tıklayarak ya da birkaç Youtube videosu seyrederek kendilerini istatistikçi olarak gören araştırmacılardır.

Bu kitle içerisinden gerçekten temel düzey istatistik testlerini ve modellerini bilen araştırmacıları müstesna tutuyoruz. Ancak o alanda kullanılan istatistiksel analizlerin de son derece temel düzey teknikler olduğunun altını çizelim.


İstatistik ve Biyoistatistik Arasında Ne Fark Var?

İstatistik ve biyoistatistik arasında temel istatistik testleri ve temel modelleme yöntemleri açısından fark olmadığını ısrarla vurguladık. Peki bu iki disiplin arasında teknik açıdan hiç mi fark yok? Elbette var.

Biyoistatistik kapsamında özel klinik uygulamaların gerçekleştirildiği ve özel veri setlerine özgü algoritmaların uygulandığı noktada sınırı çizmeye başlayabiliriz.

Farkları biraz örneklendirebiliriz.

Mesela (hakiki) biyoistatistik araştırmacılarının çalıştığı gen ifade verileri olarak tanımladığımız özel veri türleri bulunuyor. Bu tür veriler için uygulanan özel modelleme teknikleri, klasik istatistikten ayrışıyor.

Tıp alanında klinik denemeler olarak tanımladığımız ayrı bir çalışma alanı var. Bu alanda ilaç geliştirme ya da etkilerini test etmeye yönelik özel yaklaşımlar geliştiriliyor. Klinik denemelere özgü tasarımlar, testler ve özel algoritmalar (Bayesci, bulanık, vs.) öneriliyor. Biyoistatistiğin bu alanına dönük olarak türetilen formülasyonlar da klasik istatistikten farklılık gösteriyor.

Biyoistatistikçilerin çalıştıkları RNA-dizileme verileri üzerinde farklı kümeleme ve sınıflandırma gibi uygulamaların da söz konusu olduğunu görüyoruz. İstatistiksel açıdan bakarsak, bu tür özel veri kümeleri için teknikler önerildiğine şahit oluyoruz.

Yukarıdaki satırlarda bahsettiğimiz biyoistatistiğin özel uygulamalarına ilgi duyan istatistikçiler de biyoistatistiğe entegre olabiliyorlar. Her ne kadar entegre olunsa da, yine istatistik ve biyoistatistik alanlarınının spesifik uygulamalar noktasında farklılaştığı gerçeği ortadan kalkmıyor.

Yazılım noktasında da biyoistatistik alanına özgü R programında ADCT, BACCT, BALLI, BClustLonG gibi sayısız paketin var oluşu, istatistik ve biyoistatistik alanlarındaki farkılılığı gözler önüne sermektedir.

Ülkemizde de gerçekten biyoistatistiği derinlemesine araştıran göreli olarak az sayıda akademisyen ve araştırmacıların var olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak şu kesin gerçeği de görmemiz lazım: Türkiye’deki bilimsel araştırmaların ezici çoğunluğunda klasik istatistik testlerine ve klasik modellere başvuruluyor. Klasik tekniklerin uygulama süreçlerini de bu tür analizlerde bilgi sahibi olan, istatistik branşındaki akademik istatistikçiler en mükemmel şekilde uygulayabiliyor.

İstatistik ve biyoistatistik alanlarında maaş konusunda da büyük farklar oluşabiliyor. Amerika Birleşik Devletlerinde verilen bir iş ilanını aşağıda sizlerle paylaşalım.

İlandaki maaş miktarlarına bakınca şaşırmamak mümkün değil. Bir istatistikçi yıllık 91160 dolar kazanabiliyorken, biyoistatistikçi ise 76800 dolar kazanabiliyor! Her iki pozisyon için de başvuran kişiden Yüksek Lisans derecesine sahip olması zorunlu kılınmış.

Bu iş ilanında işe alınacak kişilerin özelliklerinin de farklı olması beklenmiş. Örneğin; biyoistatistikçilerden şu tür niteliklere sahip olmaları beklenmiş:

  • Olası salgınları tahmin etmek için bulaşıcı hastalık vakalarının modelleme becerilerine sahip olmak
  • Kesitsel sağlık çalışmalarını tasarlamak için farklı alanlarda görev yapan doktorlarla işbirliği yapmak
  • Doğum ve ölüm kayıtlarını incelemek
  • Biyoistatistik verileri üzerinden geleceğe yönelik durumları simüle etmek için bilgisayar programları ile çalışabilmek

Beklenen özelliklere baktığımızda, bir istatistikçinin de söz konusu pozisyona adapte olabileceğini görebiliriz.

İstatistik ve biyoistatistik alanları çalışma olanakları açısından da farklılaşmaktadır. Bir istatistikçi kolaylıkla bankacılık, araştırma sektörü ya da kamu alanında istatistiksel analiz süreçlerini yönetmek üzere kendisine yer bulabilir.

Biyoistatistik uzmanları da ancak sağlık alanındaki spesifik kurumlarda ve genelde de üniversitelerde kendilerine yer bulabiliyor. Çoğunluğun üniversite bünyesinde akademik personel olarak çalıştığını görmekteyiz. 

Programlama becerisini ileri düzeye taşımış olan biyoistatistikçiler sağlık alanında faaliyet gösteren ve araştırmaya önem veren birtakım firmalarda kendilerine yer bulabiliyor.

Yurt dışına açılan biyoistatistikçiler ise araştırma olanaklarının genişliği sayesinde özel uzmanlık gerektiren uygulamalar için araştırma kurumlarında istihdam edilebiliyorlar. Bunun için özellikle Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde R-Project ya da Python programlarının bilinmesi şart koşuluyor.

Tıp araştırmacıları kendi verilerinin analiz edilmesi noktasında bir istatistik uzmanına ihtiyaç duyduğu için, hem istatistikçiler, hem de biyoistatistikçiler bu alanda da danışmanlık hizmeti verebiliyorlar. Akademik danışmanlık noktasında istatistikçi-biyoistatistikçi arasında yapılan ayrımın yanlış olduğunu özellikle vurguladığımız için bu konuyu burada noktalama gereği duyuyoruz.

Son söz olarak istatistik ve biyoistatistik alanları arasında Türkiye’deki genel uygulamalar açısından fark olmadığını; ancak bazı özel uygulamalarda derin farklılıkların olabileceğini söyleyerek yazımızı tamamlayalım.